AKILCI-İLAÇ TEDAVİSİ VE PSİKOTERAPİ
DEPRESYONU YEN !

TRAINSPOTTING *

1996 yılında  David Boyle’un Irwin Welsh’in aynı isimli romanından uyarladığı ilginç bir filmle karşı karşıyayız. Edinburg’ ta bir caddedeki kovalamaca sahnesi ile açılan çoğu Glasgow’da geçen ve kapanışı  ise Londra’ da yapan bir İskoç filmi. Ve tabi bundan daha fazlası var filmde. Ne mi ? Hakkında uyuşturucuya mı özendiriyor yoksa uyuşturucunun tüm yönlerini mi sergiliyor tartışması bile sanırım yeterli.

Filmin konusu

Mark Renton (Ewan McGregor) kendisi gibi uyuşturucu madde bağımlısı olan bir grup arkadaşı ile Edinburg'ta yaşamaktadır. Ezilmiş, yalancı, suç makinesi, hırsız ve fakat arkadaştırlar. Kendilerine eroinle zarar verdikçe, kaçınılmaz sona yaklaşan, arkadaşlıklarını giderek zedeleyen olay örgüsü gelişmeye başlar. Görünürde içlerinde sadece Mark bu durumdan kurtulabilmek adına yaşamı sorgulamayı ve bırakma çabalarını  göstermektedir.  Filmin önemli repliklerinden biridir aynı zamanda: “Hayatı seç”. Ancak, hayatı  seçip seçmeme konusunda kararsızdır Mark.

Hayatı seçmek ama hangi hayat ?

“Hayatı seç. Mesleğini, kariyerini seç. Kocaman bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinesini seç. Arabanı, CD çalarını ve elektrikli ev aletlerini seç. Sağlığını, düşük kolesterolü ve dişlerine ilk günkü gibi bakmayı, yatırıma en yüksek faiz veren ve borçlara en az faiz uygulayan bankayı seç. Pembe panjurlu bir ev seç. Arkadaşlarını dikkatli seç. İyi bir tatili, en güzel elbiseleri seç. Dini ve dua ederken ne olduğumuzu düşünmeyi seç. O aptal televizyonun karşısında oturup, o aptal programları seyrederken sürekli tıkınmayı seç. Sonunda da sefil bir evde yalnız başına geberip giderken yerini, senin yerine geçmek için seni kandıran bencillere bırakmayı seç. Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç. Geleceğini seç. Hayatı seç... Ama neden böyle bir şey yapmayı isteyeyim ki?"

Tam harfi harfine böyle olmasa da filmin başında bizlere Renton tarafından sunulan adeta bir manifesto gibidir bu replik. Hayattaki en önemli kayıplardan biri “Anlamı” yitirmek olmalı. Ne için, ne adına, beni ne harekete geçirir ? Bu soruların yanıtı yaşamda dinamik olarak sürekli sorgulanmalı, eğer her şey anlam kaybına uğruyorsa o zaman yukarıdaki replik ne güne duruyor !

İskoçyanın en kötü tuvaleti

Bırakma ve uyuşturucudan arınma süreçlerinden birinde Renton doğan acil durum nedeniyle bir tuvalet arayışına girer. Çokta zorlanmadan bulduğu tuvalet aslında uyuşturucunun ve yarattığı sonuçların betimlenmesi, madde için nelerin göze alınabileceğinin tasviri ve izlemeyi tamamlayabilenlere  çok güçlü tiksinti doğuran bir uyaran oluşturmak nedeniyle filmin en etkileyici iki sahnesinden belki de birincisidir. Bu sahneyi izledikten sonra eroine bulaşmak ve onu iyi idare edebilmek en fazla çok iyi bir kanalizasyon yüzücüsü olmakla eşleştirilebilir yada ancak o kadar mümkündür.

Yazar, yönetmen, müzik

Filmin kısa bir bölümünde bir drog satıcısı olarak görünen yazar Irwin Welsh romanının oldukça aksanlı, argo bir dille yazılmış olması nedeniyle de eleştiri almıştır. Diğer eleştiri konuları küstah ve ahlak dışı bir zekaya sahip olmasını da içerir. Daha sonra kaleme aldığı “Porno” romanının ise bu alandaki düşkünlüğü ve bağımlılığı ele aldığı  söylenmektedir. Yönetmen David Boyle bir devam filmi açısından aynı kadro ile bu romanı çekme konusunda istekliliğini bildirmekle birlikte oyuncuların kariyerlerindeki ilerleme bu açıdan bazı kısıtlamaları içeriyor. Tiyatro ile kariyerine başlayan Boyle’un ilk filmi  1994'te çektiği “Mezarını Derin Kaz” (Shallow Grave) üslubunun da habercisidir. Trainspotting’ de olduğu gibi filmlerinde ironi, gerilim, enerjik kamera hareketleri, karakterleriyle dalga geçen mizahı dikkat çekicidir. BBC’nin en başarılı film müzikleri anketinde de ilk üçe girmeyi başaran soundtrack albümü  ve ayrıca vurgulanmayı hak eden filmde bir  intoksikasyon sonrası Renton’un hastaneye doğru olan yolculuğuna eşlik eden Lou Reed’in “Perfect Day”  isimli parçası  kayda değer.

Özendiriyor mu yoksa uyarıyor mu ?

Film hakkında bu konuda oluşmuş çok güçlü iki cephe var. Filmde uyuşturucunun yarattığı etkiyi tanımlamak için en harika orgazmınızı binle çarpın yetersiz kalır şeklinde yapılan yorum özendirici kabul edilebilir. Ancak öte yandan çok etkileyici birinci ilan ettiğimiz  “İskoçyanın en kötü tuvaleti”ndeki klozet sahnesi ve neredeyse onun kadar etkileyici ailesinin evinde girdiği halüsinasyonlarla giden uyuşturucu krizi sahnesi ile aşırı doz aldığında olanları betimleyen sahne filmin hiçte tek taraflı bir sunum olmadığını gösteriyor. Belki düşünülmesi gereken bir diğer konuda filmin 18 yaş ve üzeri sınırlaması olduğudur. Küçüklerin erken ve eksik bilgilenmesi oldukça risklidir. Öte yandan yetişkinlerde fazla didaktik ve yönlendirmeci mesajlara tepkisel yanıtlar verebilmektedir. Belki de film gücünü didaktik olmamayı seçmiş olmasında, bağımlılığı hayatın içindeki tüm yönleriyle aktarma gayretinden almaktadır. Aynı zamanda hem uyuşturucuya özendirmeyle suçlanma hem de uyuşturucuya karşı duruşuyla övülmesi belki de bu mesafeli bakışın en iyi kanıtıdır. Çok fazla sigara içildiğine gönderme yaparak ironiyi sürdürecek olursak film uyuşturucuya değil ama belki sigaraya başlatabilir.

Niçin kullanılıyor?   

İskoçya’da çekildiği de düşünülürse filmin  “İskoç gençliği nereye gidiyor?” sorusu yanıtını arar. Geleceğinden umutsuz hatta geleceği çalınmış,  işsizlik ve uyuşturucu batağındaki bir gençliğin suç makinesi haline dönüştüğünü görmek gerçekten hazin. “İskoçya uyuşturucudan çıldırmış” diyenlere  “İskoçya çıldırmamak için uyuşturucu kullanıyor”  demekte akla ve mantığa uydurmanın bir başka şekli. Yada  “Sen değil ama  arkadaşların çok kötü”de bunlardan biri. Sonuncusu tek başına açıklamaz ama kısmen bir doğruluk payını da içerir. Çünkü kimlerle arkadaşlık ettiğiniz ve hangi alt kültür grubunda olduğunuz ve orada kalış süreniz ne kadar sağlam duruş göstermeye çalışsanız da sonunda bir kırılma etkisi yaratabilir. Renton’un ailesi ona sağlığını hiçe saydığını, kendisine sunulan hayatı reddettiğini söyler, diğerleri de doğru fakat  basmakalıp öğütleri yinelerler. Hatta suç makinesi arkadaşı Begbie (Robert Carlyle) bile “Neden b..tan kimyasal zehirlerle kendimi zehirleyim ki daha keyifli zehirler var” diyerek kendi tercihine yani alkole gönderme yapar. Aslında neden kullanılırın yanıtı “Merak ve haz”dır en azından başlangıçta. Bu bir seçim gibi görünmektedir. Ama ne seçim.

Seçimler

Bedenini, aklını ve sonra tamamen Renton’ı  ele geçiren uyuşturucu filmin başında  onu şöyle konuşturuyordu: “Ben hayatı seçmemeyi seçtim. Nedenim, hiç bir nedenim yok. Ama aklım varsa nedene ne gerek var ki.”  O çok güvendiği şeyi, aklını teslim ettiği eroin ve  sonucunda elde ettiği uyuşturucuya bağlı  bir sisli yaşam deneyimidir yalnızca. Yaşamımız seçimlerimizdir ve bu seçimlerde en güveneceğimiz şeyde yine aklımız. Seçimi bu yönde olan Renton ve arkadaşlarının diğerlerinden yani hayatı seçmiş (!) olanlardan farkı neydi? Çünkü Renton ve arkadaşları hoşlanmadıkları, “Hayatı seçmemeyi seçmelerine” dayanak tuttukları her şeyi birbirlerine yaparlar (şiddet uygulama, sömürme, aldatma, kazık atma vs.)

Trainspotting’ de ne demek ?

Türkçeleştirmekte zorlanılacak bir isim Trainspotting. Renton’ın bir türlü uyuşturucudan uzak duramaması yüzünden ailesi onu odasına kilitler. Odasının duvarları tren desenli duvar kağıtları ile kaplıdır. Trainspotting’de aslında bir hobi, bir oyun, istasyona gelen trenlerin numarasını kaydetmek üzerine kurulu. İster eğlenmek amaçlı oynarsınız, ister küçük bahis amaçlı. Tıpkı hayat gibi.

Sonuç

Uyuşturucu ve onun yarattığı tahribatın tema olarak sertliğine rağmen sıradan izleyici için oyalayıcı bir konu kitabın mı yoksa filmin mi daha iyi olduğu ile ilgili seçimdir. Bu konuda en uygun  yorum filmin yada kitabın hangisiyle önce karşılaşıldıysa onu beğenmeye devam edilmesi yönündedir. Hayatın bizim elimizde, bizim kontrolümüzde olduğu bir masaldır.  Mutluluğu ararken bazen kolay yolu bazen zor yolu bazen de hiçliği seçmek mümkündür. Bu kararı alırken olayları sadece akışına bırakmak telafisi güç kayıplar doğurabilir. Hayatı seçmemeyi seçmenin; geleneksel ahlaki normlara, burjuva yaşam tarzına ve toplumsal çürümeye sadece karşı olmanın diğerlerinden yani “Hayatı seçmiş” olanlardan farklı olmaya  yetmediği görülmektedir. Uyuşturucu kullanımı için ileri sürülen tüm gerekçeler çıkışa, çözüme ilişkin yol gösterici değildir. Olsa olsa bir açıklama yada mevcut durumun sürmesinin destekçisi olmaktan ibarettir. Renton ve arkadaşları yaşamlarının anlamını ve kendi değerler sistemini yitirdikçe giderek daha çok eleştirdiklerine dönüşmektedirler. Sonuç olarak yönetmen Boyle bakılan yere göre değişen ancak yinede uyuşturucu konusuna mesafeli yaklaşan bir film yapmış. Hem de bunu gözümüze sokmadan, öğreten adam olmadan yapmış. Bu konuları merak eden, kafa yoran genç beyinlerin bu filmi izleyip üzerinde tartışabilmesi bağımlılıkla sonuçlanabilecek sürecin Trainspotting’e bırakılmamasını sağlayabilir.

Prof. Dr. Cengiz TUĞLU

 *Popüler psikiyatri dergisi'nde yayınlanmıştır.

sinefilmoterapi
raşomon
trainspotting
zelig
amerikan güzeli
AnasayfaHakkımızdaRuhsal SorunlarPsikoterapiEğitim-DanışmanlıkBize Ulaşın
Bütün Hakları Saklıdır